İçeriğe geç

Şehitlerimizin Ardından…

Pütürgemizde iki şehidimiz oldu yakın günlerde. İki acı kayıbımız, iki evladımız, iki gencecik kardeşimiz bu vatan uğruna toprağın bağrına düştü. Abdurahman Akdoğan ve Ahmet Gültekin kardeşlerimizi şehitler makamına uğurladık. 

Kuzey Irakta, sınırımızdan 41 km ötede 852 rakımlı tepedeki mağarada Metan gazına maruz kalan 19 personelden toplam 12’sinin şehit düştüğü belirtildi. 

1-Abdurahman Akdoğan

Şehit Abdurahman’ın ailesi ezeli aile dostlarımız. Bildiğimiz tanıdığımız insanlar. Amcası ile lisede aynı sırayı paylaştık. Aynı okulda okuduk. Liseden sonra da hiç bir zaman irtibatı koparmadık. Sürekli bir şekilde ulaştık, sorduk birbirimizi. O dönemin çocukları olarak çoğu arkadaşımız ile halen özel günler harici de görüşmeye çalışıyoruz. 

Aile “duvar ustası” kökenli bir aile. Tabiri caizse ekmeğini taştan çıkarıyorlar. Şehidimizin babası Remzi ustada aynı geleneği itina ile sürdürülenlerden. Bölgemiz geneli on (10) yıllardan beri yapılmış inşaatların çoğunda ailenin imzası var. Ata-dede mesleği olan duvar ustalığının tüm incelikleri son jenerasyona kadar nakledilmiş. Çocuklarını bilek gücü ile çalışarak okutmuş, onları yetiştirmiş, bu seviyeye getirmiş. Tamamen helal ekmek yedirmiş çocuklarına.

Bildiğim kadarıyla şehidimizin babası, iki amcası,, ailesinde diğer bir çok kişi daha ekmeğini halen duvar ustalığından kazanmaya devam ettikleri

Şehit kardeşimiz Abdurrahman 1999 doğumlu, henüz hayatının baharında 26 yaşında gencecik bir devletin subayı. “Patlayıcı Uzmanı” olarak görev yapıyordu. Şehit düştüğünde -kıdemli başçavuş- rütbesi vardı omuzlarında. Bilen bilir, kıdemli demek önü açık, yükseklecek anlamına gelir. Ama o cennete yükseldi. 

Sağlık sorunlarımdan ötürü cenaze törenine  katılım gösteremedim. Bir dostumun tören gününe dair anlattıkları tüylerim diken diken etmeye yetmişti. Şehidimizin naaşı Pütürge merkeze getirildiği esnada tüm sokakları dolduran kalabalıktan (tahmini 5-10 bin arası) tek bir “çıt” sesinin çıkmaması duyulan gerçek acının kanıtıydı. Yürüme, nefes alma ve hareket etme seslerinin gizemli bir uğultuya dönüşmesi harici hiç bir ses çıkmıyordu kimseden. Bu durum beni fazlasıyla etkiledi. 

Şehit Abdurahman’ın babası Remzi ustamızı ancak iki gün sonra ziyaret etme fırsatı bulabildim. Bir iki yakını ve belediyenin taziye yerine görevlendirdiği bazı çalışanlar harici yalnızdı. Tek başına Türk bayrağının asılı olduğu taziye çadırında en arkasında oturuyordu. Birde okuldan sıra arkadaşım amca Mustafa geldi yanına. Sohbet etme şansı buldum. Daha doğrusu dertleştik. Ben sordum o cevapladı. “Ateş düştüğü yeri yakar” sözünü bizatihi en yerinde yaşadım. Abdurahman’ın askerliği ne kadar sevdiğini, çocukluğundan beri asker olmak istediği, bu vesile ile kazandığı ilahiyat fakültesini yarıda bırakıp kara harp okulu sınavlarına başvurduğunu vs. 

Çocukluğundan itibaren makine, motor, değişik alet edevat yapmaya meyilli Abdurahman; bu merakını çok sevdiği mesleğine dönüştürmüş TSK’da “bomba uzmanı” olmuştu. 

Şehit kardeşimiz Abdurahman’la en son ne zaman görüştüğünü sordum. Hemen telefonunu çıkardı. “Oğlum Abdurahman” olarak kaydetmişti. Kamuoyuna yansıyan şehitlerimiz ile ilgili spekülasyonel haberlerin yüreğini nasıl yaraladığından söz ederken diğer yandan ekranı yukarı kaydırıyor, bir yandan anlatıyordu. “Çocuğum metan gazından zehirlenme sonucu şehit düştü, harici söylentiler hepsi yalandır…” dedi. Bir müddet daha baba bazı video ve fotoğraflar gösterdi. Ardından “neden böyle yalan-yanlış haberler yapılıyor, neden yüreğimizi yakıyorlar bizim!” diyerek sitemlerini dile getirdi. En son şehit düşmeden 9 saat önce görüştüklerini ekledi. 21 günden beri mağara üzerinde çalıştıklarını bildiğinden her gün orda yaşananları an be an takip etmişti. “Sürekli irtibat halindeydik zaten. Wstsap uygulamasından yazıyordum, müsait olduğu anda hemen cevap veriyordu bana! O nedenle tüm süreci biliyorum, çocuklarımız metan gazından şehir düştü, onun dışında söylentiler sadece ordumuzu ve devletimizi lekelemek maksatlıdır” dedi.

Telefonunda şehit Abdurahman ile son ve önceki yazışmalarını gösterdi. Sayısız video ve fotoğraf göndermişti ailesine. Bir çoğunu oracıkta bana gösterdi Remzi ustamız. Tarihler, saatlerine baktım. Beni en çok etkileyen de yaptığı prototip minyatür bir tank. Kendisi yapmıştı. Büyük gerçek tankın küçük versiyonu. Ateş ediyor, manevra yapıyor ve engelleri aşıyordu. Fotoğraflar arasında haberleşememe mesafesi üzerinden en fazla 2 günü geçtiğini fark ettim. O da bazı zamanlar internet çekmediğinden…

Telefon ekranında şehit yavrusuna ait materyalleri gösterirken gözleri dolan bir babanın içsel duyguları gözlerinden yaş olup aktı. 

Bir de çok sevdiği, aynı timde samimi olduğu yakın bir arkadaşı yüzbaşı rütbesiyle Alper varmış. Alper’le birlikte çektirdi fotoğrafların sayısı fazlaydı. Dostluklarının kaddim olduğu ordan anlaşılıyordu. Alper yüzbaşı’da metan gazından etkilenenler arasında. Helikoptere bindirildiği sırada Abdurahman’ı sormuş. “Abdurahman nasıl oldu?” Öyle ki birbirinden artık haber alamıyorlar. Farklı hastanelere nakledilmişler. “Belki de halen Abdurahman’ın hastanede olduğunu biliyor…” cümlelerinde bir daha gözyaşları yanaklarına dizildi.

2-Ahmet Gültekin

Diğer Pütürgeli kardeşimiz Ahmet Gültekin. Pütürge (dere) Bölünmez köyümüzden. Dostum-Arkadaşım Mehmet Aydoğan’ın öz kayınının oğlu. Pütürge belediye başkanı Mikail Sülük’ün teyzesinin torunu. Herkes gibi onunda hazin bir hikayesi var. Çoğunu anlatmaya yüreğim el vermiyor. Sadece şu bölüme değinmek istiyorum: İstanbul’da doğmuş, 24 yaşına yeni girmiş Ahmet kardeşimizin tek bir amacı varmış; annesi ile engelli kardeşine bir ev satın almak. Tüm çabası bundan ibaret. Onun için çabalıyormuş. Tayini ise yakın zamanda Elazığ’a çıkmış 11 Temmuz günü Elazığ’a taşınacakmış. Nasip olmadı.  (Yani yazıyı yazdığım gün…)

Pençe-Kilit harekatı bölgesinde malum mağara üzerinde 21 günden beri çalışıldığı biliniyor. Bölgede konuşlu 300 kişiden oluşan taburun adı: “Korkusuzlar” taburu olarak ün yapmış. Her olaya korkusuzca girişen, cesur, gözü pek yiğitlerden dolayı böyle isimlendirilmişler. Korkusuzlar taburunu oluşturan personelden Malatya’lı ve Pütürge’li sayısın fazla olduğunu biliyoruz. Malatya’da 3, Pütürge’de 2 şehidin olması, özellikle Pütürge’nin çevre köylerinden yaralanmış ve şu an sağlığına kavuşmuş başka askerlerlerimizin varlığı Malatya’lı gençlerim aynı ortamda hareket ettiğimi gösteriyor. 

Pençe-Kilit harekatı bölgesinde mağarayı didiklemenin bir diğer amacı; Kuzey Irak’ın 41 km sınır ötesinde bu mağarada üsteğmen Kazım Topaç’ın varlığına dair istihbari bilginin değerlendirilmesi sonucu arama-Tarama faaliyetlerinin hız kesmeden devam ettiğini anlıyoruz. Türk silahlı kuvvetleri ne olursa olsun ardında yaralı yada ölü bırakmaz prensiple hareket ettiğini, yaklaşık 2 yıldan beri şehit üsteğmene ulaşma gayreti içinde oldukları bir operasyon sürecine tanık olmaktayız. 

Ve başka bir çok detay, anlatılacak olay daha var. Gerek TSK’nın sürdürdüğü operasyonların hassasiyeti için gerek şehitlerimizin destansı duygularına sadık kalmak adına hepsini yazmaya gerek yok! Onların hikayesi böyleydi.

Kim ne derse desin Pütürge cesur çocukların toprağıdır. Pütürge’nin gençleri her platformda öne çıktığı gibi şehitlik mertebesinde de yine onlar başroldeydi. Dün Allahu ekber dağında, Çanakkale’de, Galiçya’da, Balkan cephelerinde bugün Kuzey ırakta-pençe kilit harekatında. Makamları cennet olsun hepsinin diyor, sevenlerine ailelerine yüce milletimize büyük sabırlar diliyorum.  

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir