İçeriğe geç

Kubbe Dağından Geçerken Ne Hissettiniz ?

Sosyal medyadan gördüm, başkan Sami Er Doğanyol-Pütürge “ikisi bir arada” ziyaretini… Halbuki iki ayrı ilçeden söz ediyoruz. Farklı spesifik sorunları, istekleri, regresyonları bulunan yerler. Bir ziyarete iki ilçe. Bir taşla iki kuş vurmak gibi. İki ilçe bir ziyaretle halledilir mi? Denk getirilirse hal oluyormuş. 

5 yıl içinde 2 ağır yıkıcı deprem yaşamış bu kritik bölgelerimizi bir kareye sıkıştırmak talihsizliğine ayırmak istedim bu yazımı. 

Varlık ve özlük haklarının sınırlandırılması, siyaset paydasından hak ettiğini ıskalaması anlamı mukabilinden ve sonuçlarından başlayalım isterseniz.

İşte Pütürge ve Doğanyol ilçelerinin kaderi yıllardan beri hep böyle oldu. Yılda bir güne hepsi sığdırılır. Ondan sonra ne gelen olur ne giden. Yalnız başına bekleyedurur. Siyasilerin sürekli burun kıvırdıkaları, geçerken uğradıkları, çantada keklik görülen, oy deposu olmasına karşın; yan cebimde bulunsun dedikleri yerlerin ötesine geçemedi bir türlü. Siyasiler mi çok kurnaz, toplum mu bastırılmaya müsait, bu bayatlamış gösteriye; kestiremedim. 

Malatya siyasetinde hem Pütürge’nin hem Doğanyol’un hiç bir önemi olmadı tarih sahnesinde. 1952’de İsmet İnönü ziyaretinden beri pek değişen bir şey olduğunu söylemek zor. O gün İsmet paşanın 2 tonluk Horch marka aracını insanlar sırtına alıp Şiro çayından karşıya geçiriyordu bugün siyasiler insanların yüzüne bakmadan Şiro’yu geçiyorlar. İsmet Paşanın eşi Mevhibe hanımı bir vatandaş sırtında çaydan karşıya taşıyordu. Bugün toplum olarak sunduğumuz ayrılcalıklarla siyasilerin tüm sülalesini sırtımızda taşıyoruz. O gün tek bir Horch’la gelindi bölgemize bugün Audi’leri sığdıracak derme çatma bir yol büyük bir nimmet şeklinde vaadediliyor. İkisi arasında ki farkı bulan dilesin benden ne dilerse!?

Pütürge-Doğanyol Sürekli dışlandı, ötekileştirildi, kendi kaderlerine terk edildi. O gün de bugün de. Toplumun burada ki sesi duyulmadı, psikolojisi hissedilmedi. Hassasiyetleri bilakis gözetilmedi. Belediye başkanları dahi yerel siyaset sisteminin dışında tutuldu hep. “Yahu çok uzak, zaten yolları bozuk, git-gel insan perişan oluyor” denilerek geçiştirmeli mıntıka olarak görüldü. Eğer ki eskaza bir ziyaret yapan olursa da “İşte efendim Doğanyol’a uğramışken bir Pütürge’ye de bakalım bir daha buralara gelmek gitmekle uğraşmayalım” şeklinde. Yada “Pütürge’ye gelmişken ayıp olmasın bir Doğanyol’a da çıkalım bir çay içelim, gelmediniz demesinler sonra bize mavsalları!” 

Genel tanı, tabu, ölçü, giydirilen misyon, siyasi statüko tam olarak bu! Hikaye böyle başladı böyle de devam ediyor.

Malatya ile Pütürge arasında gidip gelen zarfsız mektubun mesafesi hiç bir zaman kapanmadı. 

Ziyaret denilmez aslında, adet yerini bulsun tarzında; gezi-bir tur atmak, bakalım o taraflar nasıl, ne var ne yok, bir görelim hele minvalinde; belediye imkanlarıyla gerçekleştirilen şov dersek daha yerinde olur. 

Çünkü toplumla bir bağ kurulmuyor, geçerken bir eve uğramak yok, hele şu vatandaşın kapısını çalalım da bir çayını-ayranını içelim, bakalım bir eksiği-ihtiyacı var mı diye sormak yok kimsenin ajandasında. Ölen kalan için bir taziye evine uğrayalım yaklaşımı da hakeza aynı. Hasta ziyareti yapmak gibi absürt bir meziyeti olamaz zaten siyasilerin. 17 köy orda 66 köy burada,  bakalım bu insanlar neler yapıyor, nasıl yaşıyorlar, onları bir dinleyelim! Maalesef hiç ama hiç bunlar kimsenin lügatında yer almadığını biliyoruz

Ne var peki; lüks araçlar konvoyu direk belediye binası önüne çekilir, cafcaflı bir serenad, belediye başkanı, ilçe siyasi heyeti “başkanım başkanım” naralarıyla karşılar, çay kahve yemek derken geriye dönüş. En üst mertebesi hemen yanda, sağ da solda bir bakkal dükkanı varsa dadanılır içeriye. Adına da “halkı selamladık” olur. “Pütürge halkı ile buluştuk, Doğanyol’da sokağın sesini dinledik, yeni gündeme dair istişarelerde bulunduk” zırt, vırt, bilindik şu süslü cümlelerin dizilimi sosyal medyada palazlanır.

Bu mu!?

Ziyaretten kastınız gerçekten hepsi bu kadar mı?

Örneğin Pütürge’nin Diyarbakır’a sınır köyleri var ve oralarda yaşayan insanlarımız. Mesela Midye Karakaya baraj göleti göbeğinde otantik bir köyümüz. Oraya gitmeye araçlarınıza kıymazsınız değil mi? Gerger sınırında ki Esencik’e gideniniz var mı? Gerçi gitmeye yürek ister. Kayadere’ye uğrayın bir. Hadi buyrun orada! Ve başka dağ köylerimiz. Hiç kimsenin uğramadığı ve asla uğramayacağı yerleşkelerdir buralar. Onlar da insan, bu devletin birer vatandaşı ve siyaset elinin onlara uğramasını isterler elbette?

Her zaman ki gibi yıllardan beri ve diğer tüm siyasilerin yol boyu turu, ilçe siyasi merkezine, orda önünde el pençe duran bir kaç vatandaşa tepeden şöyle bir baktıktan sonra “Pütürge’ye ziyaret gerçekleştirdik” veyahut “Doğanyol’a ziyarette bulunduk” başlıklarıyla servis edilen manşetlerle üstlere “çalışıyoruz…” mesajları böylelikle iletilir. Tüm amaç bir şeyler yapıyoruz görüntüsü vermek. 

Halbuki ortada hiç bir şey yok! insanların asıl hikayesi, karşılaştığı güncel sorunları, yüreğini burkan acıları asla  ve asla umurunuzda değil. 

Son olarak Milletvekili İnanç Sıraç Kara Ölmeztoprak’ın kimsenin gitmediği yerlere gitme projesi ilk başlarda beni çok heyecanlandırmıştı. Devam gelir mi bilemiyorum, gelmeyecek gibi. Yine de umutla bekliyoruz. Hatta Tepehan’ın bir köyünde “tarihte ilk kez bir siyasetçi-milletvekili” ünvânıyla oraya ayak bastığının dile getirmişti bir vatandaşımız. Bilakis örneklerini çokça sıralanmasını bekliyoruz! Yok yok, yol boyu tur ve parti merkezleri neyimize yetmiyor bizim değil mi?

Son can alıcı soruyu sormak istiyorum; iyi kötü, yanlışlarınız doğrularınız, yılda bir hakkınızla bir Pütürge – Doğanyol ziyareti gerçekleştirdiniz. Peki Kubbe dağından geçerken ne düşündünüz, hissettiğiniz duyguyu, aklınızdan herhangi bir şey geçti mi geçmedi mi doğrusu çok merak ediyorum. Mesela en basiti Kubbe dağı yolu ne olacak dediniz mi içinizden? Bahse girerim aklınıza bile gelmemiştir. İşte bizi yaralayan da bu! Kimsenin bizi düşünmemesi…

Kofret 

Başlıkta kullandığım kelime biçimi ile asıl orijinal şekli arasında ki ironiyi anladığınızı var sayıyorum. 

Klasik bir siyasetçi alışkanlığına uzanan, siyasilerin gittikleri yerlerde bir şeyleri dağıtmak, topluma cici görünmek geleneğinin niyet ve ölçüsünü ele aldığımızda bazen amorf oranda sahicilikten koptuklarına tanık olmuşluğumuz çoktur!

Elbet konumuz gofret değil, konumuz gofret’in kofretleştirilmesi. Yani masum bir çikolatalı gofretin nasıl siyasileştirildiğinin, yalnış zaman, gereksiz bir eylem ve lüzumsuz yerde kullanılması, önceden kurgulanmamış bir PR olmadığı taktirde ne denli absürt görüntüye dönüştüğünden söz etmek istiyorum.  

Kahraman Sami Er mi, Kofret mi karar veremedim. 

Mekan: Doğanyol’da bir bakkal dükkanı! Muhtemelen alışveriş yapmaya gelmiş 10’lu yaşlarda bir çocuğun siyasi şov sultasına düştüğünden habersiz. Sami Er’den aldığı çikolatalı kofret sonrası kadraja girmeyi nasıl hak ettiğinin prodüksiyonu. 

Ee siyaset bu, yeri geldi mi çocuğu da kullanır, bakkalı da, gofreti de…

Çocuğun eline verilen bir kofretle boy videosu çekip sosyal medyada servis etmek yerine bu çocuklara birer tablet, kitap, faydalı hediyeler verilseydi keşke. Koskoca Büyükşehir belediyesi başkanısın! Bu şehrin şehrül-emir’i bir çikolatalı Kofret vermez eline çocuğun. Ardından bakın ben güzel bir şey yaptım, iyi bir insanım, çocuğu mutlu ettim şeklinde fotoğraf çektirmez. Bir çocuğun hayallerini süsleyecek işler yapar. Geleceğinin inşasına ilk tuğlayı koyar örneğin. Kalıcı projeler ortaya koyar. Onu yarınlara hazırlayacak yepyeni bir argümanlar gösterir. Perspektif sunar. İz bırakır. 

Ne var ki amaç başka, amaç basit siyasi ayak oyunları, ucuz yöntemler, klişeleşmiş-küflenmiş dekor olunca bir kofretle geçiştirilmek rutini zokkasını yedirmeye kalkışırsınız bizlere. 

E biz de hak ediyoruz. Çünkü bölgemiz onca siyasette muhtaç ki, elimize bir kofret tutuşdurduklarında dünyayı bize verdiler zannederiz. Köfretin ölçüsü varlığımıza her daim reva görülmüş elde ki tek siyasi kabiliyetiniz sizin. 

yalan mı?

Her zaman söylüyoruz. Önce vizyon, liyakat ve de samimiyet. Bunlardan biri eksik olunca her şeyin tepe takla olmasının önünü tutmanız imkansız hale gelir. O yüzden Sami bey bu kafayla giderse dönemini bitiremeyeceğini iddia ediyorum. Umarım Malatya’ya yakışır şekilde bitirir ve İstanbul’una kazasız belasız çeker gider’

Tek Yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir