İçeriğe geç

Şehrin Sosyolojisi Ne Olacak?

Bugünün Malatya’sı hakkında konuşulacak çok şey var. Depremden beri hele çok şey değişti. TOKİ şehirleri, iş yerleri, konteynır kentler, yoğun göç alış-verişi, iş sahalarının çöküşü bambaşka bir şehir oluşturdu. Sadece görünüm değil, servetler de el değiştirdi, sosyoloji de hakeza aynı. Siyasetin gerçek yüzünü gördük, aynı şekilde halkın ne kadar çaresiz kaldığını ve aslında bir önemi olmadığını fark ettik. 

Tüm bu değişiklikler yaşanırken sosyolojiden bi haberiz. Tamam binalar yapılacak yeniden, iş yerleri kurulacak, yeni şehir algoritması rektife edilip oluşturulacak. Parklar, yollar, caddeler, köprüler inşa edilecek ama sosyolojinin ne olacağına dair en küçük bir çalışma görünürde yok. Galiba hiç bir zaman da olmayacak

Kısaca sözlük anlamı “toplum bilimi” olan sosyoloji tarihten beri ilk kez şehrin yekününde paramparça bir düzeyde. Sistematik bir olgu olmaktan çıktı. Deprem sonrası şehrin tüm hikayesinin yerle yeksan olması gibi sosyolojisi de garip bir şekilde çöktü.

Toplumun istekleri, örf adetleri, inançsal eğilimleri, hassasiyetleri, mahalle kültürü, etik değerleri, toplum felsefesinin ana kodları hepsi topyekün rafa kaldırılmış halde. Şehrin simetrisinin değişimi ile var olan da yok edilmeye mahkum bir tavır içerisinde. Sosyal tezahürleri siyasî kimliklerin de üstünü örtüp bir göstergeye dönüştüğü için siyasetin doğası da değişti. Siyaset bu yüzden rant, menfaat, çıkar ve zengin olmak için kullanılan bir mecraya evrildi. 

Siyasi zenginlik, samimi  bir toplumun bütün büyüsünü bozar.

Eğer şehir yeniden inşa edilirken sosyoloji gibi çok katmanlı bir form takip edilmiyorsa; bu, siyasetinde çöküşünü beraberinde getireceği unutulmamalı. 

Uzun sürede; mekanik ruhsuz, hafızasız, modern adı altında servis edilen, tüm sosyal dokuları alınmış, bilinç mekanizması parçalanmış bir şehir ful mimari ile donatılsa ne olur? 

Malatya o yüzden evet yeniden yapılacak, bina stoko büyük oranda tamamlanacaktır hepsi. Yeni caddeler, parklarla karşılaşacağımız ihtimaller doğrultusunda fakat unuttuğumuz çok kritik nesnel bir gerçekliğimiz var ki sosyolojiye hiç bir yere konulmuş değil. İşin kötü tarafı konu bile edilmiyor. Zenginler ve fakirler şehrini mi yapacağız yoksa yoksulların tıka basa  doldurulduğu varoş semtlere misilleme zenginlerin  elit semtlere çekilmesi mi izleyecek? Her kesim kendi dünyasında kalacak gibi çok tehlikeli bir süreçle de karşı karşıyayız. 

Çünkü depremi yeni bir şehir inşası için büyük bir fırsat olarak kullanma istediğimiz şu günlerde esasen çok değerli olan çok yeni bir sosyoloji inşası için fırsat olarak değerlendirebilseydik keşke! Birlik beraberlik, yardımlaşma, kaynaşma, saygı-sevgi, hoşgörü, politik özveri, etnik kimyaya takılmadan, yepyeni bir sosyal yüz inşa edebilseydik derken… Tam tersine aç gözlü, üç kağıtçı, fırsatçı, zamcı, cambaz aile yapısına ters reaksiyonlar gösteren bir kimlik tekdüzeliğini sessizce büyüttüğümüzün daha anlatalım sizlere. 

“Malatya’da alışveriş yapmıyorum Elazığ’a gidiyorum” diyenlerin sayısının çoğaldığının sizde farkındasınız değil mi? Bu sosyal çöküşün teminatı sayılan ilk tasarımlardır. Bilineni! Dışa vurulmamış, toplumun bastırılmış duyguları arasında sıkışıp kalmış nice hezeyanı-birikimi mutlaka bir gün halı altından dışarı taşacaktır. 

Asıl kıyametin o zaman kopacağını bildiğimiz halde bunu yok saydığımızda başarıya asla ulaşmamız mümkün değil. 

Siyasetin ise hali ortada. Çok şey beklemek gafletine düşenler yanılır. Daha üç kişinin bir araya gelip bir fotoğraf veremediği şu ortamda sosyoloji adına kalıcı prospektüs sunmalarını beklentisi içinde olmak aptallık olur herhalde. 

Şehrin reel ölçülerine dair mutluluğu, doğrusal bir yönetimi, dürüstlüğü ve aileden gördüğümüz öz kültürü şehirle  dengelemeye ve bir can simidi gibi hayatı batmadan tutunup yaşamaya hizmet edenlere bu süreçte ihtiyacımız var. 

Siyasi veya devleti temsilen isimler fark etmeksizin gerçekten toplumun derdini dert edinenlere, servet vurgunları için devletin imkanlarına baş vuramayanlar, ahlaklı, namuslu, ne istediğini-ne yapmaya çalıştığını bilen aktörlere…

Geçen bir festivalde bir kaç siyasisi ismi hali hazırda bir arada görme şansı buldum. Baktım hepsinin saçları boyalı, içimden bir gülümseme tuttu. Bilgeliğini, olgunluğunu, yaşını ve tecrübesini red edenler sosyolojiye ne katabilir?

İşte böyle… Malatya şehri yepyeni bir yüze kavuşurken parde arkasında ciddi bir tehlikeye hazırlanıyor. Yapılıyor derken diğer yandan yıkmaya tevil ediyoruz ne yazık. Binaları yapmakla olmaz, ruhunu imar etmeliyiz. Birbirinin hakkına saygı duymayı bilmeyen, hak hukuk adalet kavramlarından uzaklaşmış, sorunlu nüfusun hücumu, aile geleneğinden kopuk, para için yapmayacağı çakallık kalmayan, huzursuz, empati duygusu körleşmiş toplulukla çok fazla mesafe kat edemeyiz. Siyaset dersen sadece zengin olmaya odaklı bir referansın öne sürülmesi uzun vadede bizi helak edecektir. Depremden daha fena! Sosyolojiyi desteklemek tüm bu çarpıklıkların doğasına aykırı yeni argümanlar ortaya koymakla başlar. Tamam da kim yapacak? Yapacak olanlar belli, rant işin içinde yoksa onlarda neden yapsınlar ki! Aptallar mı o kadar. Para yoksa hiç bir şey yok! 

2 Yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir