
İnsanın tek bir ömrü vardır ve ömrü içine türlü serüvenler sığdırır. “Yaşam” adı verdiğimiz bu güzergahta; coğrafyanın, ailenin, kültürün, anıların, beraber vakit geçirdiğimiz insanların kadim bir yeri bulunur.
Aynı şekil bizi barından yerlerin, ekmeğini yediğimiz memleketin, suyunu içtiğimiz doğanın, sesini işittiğimiz-konuştunuz kişilerin, gezdiğimiz-hikayemizi sıraladığımız sokakların “bu bir tek ömürde” bambaşka bir anlamı var olmalı her zaman.
Konuyu yine bizim, bizlerin, hepimizin yaşadığı ve atalarımızın da burada bir zamanlar oldukça kasıtlı imkanlara rağmen çok tutarlı, hatırlı bir yaşantı sergilediği, utanacağımız-yüzümüzün kızarmayacağı geçmişleriyle ve muhtemeldir ki bizlerinde gönülmek istediğimiz… (Nede olsa herkes bir gün doğduğu yerlere gömülmek ister!) Malatya şehrine getireceğim…
Başlıkta belirttiğim gibi çok büyük bir şehir, evet güzel bir mıntıka, suyu bol, insanları çok kaliteli bir ırk, toprağı bereketli, ekmeği tatlı, nimetleri sonsuz bu tarihi şehrin yönetecek neden bir aklı yok?
Biliyorum şimdi hafızanıza hücum ediyordur. Öyle şey mi olur, ne diyor yine bu adam! Bakın işte seçilmiş milletvekillerimiz var, meclis üyelerimiz, STK’larımız, monarşi ile yönetilen odalarımız, iflas etmiş bir TSO’muz, belediye başkanımız, il başkanlarımız, ilçe belediye başkanlarımız, şuyumuz, buyumuz! Doğru hepsi var ama tek bir tek şey yok. Üst akıl. Kastımız yani bir duruşu, bir felsefesi, çizgisi, aidiyetini temsilen bir kodu, belirgin bir imzası işte yok görünürde. 2000’li yılların başına kadar vardı. Malatya denildiğinde insanlar adı üstüne yemin içerdi…
Peki ya ya şimdi?
Çocukluğumda traktör sırtlarında geldiğimiz bu şehrin nasıl yüreğimizi heyecana boğduğunu anlatamam. En az 50 kez traktör sırtında Pütürge gibi bir yerden Malatya’ya gelmiş gitmişmişim vardır. Sokaklarını büyük bir keyifle izlerdik. Bir lokantada yemek yediğimizde tarifsiz bir mutluluk dolardı içimize. Sıcacık oralat önümüze geldiğinde kutsal gelirdi. Fırat palas otelde kalmak kral süitinden farksızdı. İnsanlar sokakta birbirini tanır çaya yemeğe davet ederdi. Hal, hatır, bir sevgi mabudeleri vardı her daim göze çarpan. Esnafın nezaket dilini şimdi nasıl anlatayım size. Halbuki günümüz şartları ortada. Avrupa’nın ürettiği iyi denilecek otomobili var altlarımızda Malatya’ya gelmek boynumuzdan iple zindana çekiliyormuş gibi algılıyoruz. Çünkü o günlerden zerre kalmamış, etik değer adına her şey tarumar ettik. Sadece depremde yıkılmadık biz, sosyolojik olarakta çöktük, kaldık enkaz altlarında. Ticareti, kültürü, sanatı, bilimi, endüstrisi, samimiyeti, yazar çizeri, cıvıl cıvıllığı, Anadolu kokan reaksiyonunu yitirdik. Tüm bunların yanında “huzuru” kaybettik.
Uzun zamandır tüm bu kategorileri değerlendiriyorum. Varsa, Anadolu’da bu mazbut kentin kimlik kaybetmesinin nedenleri, içinde bulunduğu buhran adına söyleyecek çok şeyimiz var olmalı aslında. Nasıl atalarımız bize bir gelecek, akıl, aristokrasi bıraktı ise keşke bizler de birilerine bırakacağımız bir değer bıraksaydık.
Keşke 50–70 yıl önceki siyasiler gibi bugünde aynı geleneği devam ettiren ilgililerimiz var olsaydı. ilçelerden il’e uzanan mülki erkânından tutun, Milet vekillerine, kaya gibi sapa sağlam belediye başkanlarına, diğer siyasi varyantlar neyin ne olduğunun farkında olsalardı. Bir milyona yakın topluluğun duyguları, hissiyatı, beklentileri konusunda en küçük bir fikre sahip olunsaydı…
Sonuçta biz özgüveni yüksek bir milletiz!
Düşünsenize daha dün Elazığ bürokrasi Kayısı üzerinden insiyatifimize posta koydu adamlar . Önceki yazılarımda da belirtmiştim; komşunun siyasi racon kesmenin altında yatan ana muhteviyat Malatya şehrini yöneten bir aklın olmaması. Düzen, dirlik, birlik dağılmış kaynaklı olmasından. Belediye başkanımız daha bir muhtarla girdiği polemiği sonlandırmış değil. Kaç aydır basının diline sakız olmuş. Ak Partinin 4 vekilden 3’ü çevirim dışı. Kalan 1’ne alt devre muamelesi yapılıyor. Muhalefet dersen iptal. İl başkanı slogan kisvesinden öteye uğrayamadı. Sadece kâğıt üzerinde var, vizyoner anlamında aşağılarda bir yerde kaldı. Olmadı,,bence çok ısrar etmenin bir anlamı yok!
Yukarıda dile getirdiklerimizin sonucunda şöyle bir soru ortaya çıkıyor: Malatya gibi Doğu Anadolu’nun kalbi, yukarı Fırat bölgesinde kült bir şehir, Kayısının başkentinin büyük bir hızla şarampole savrulmasına kim itiraz edecek? Hakkaten merak ediyorum, kim? Böyle birileri var mı acaba?
Çünkü hikayenin ana kahramanı “halk”her ne kadar “büyük bir lütufsunuz” şeklinde taktim edilse de demode olmuş bayatlayan bir terim. Halkın temsiliyet hakkını verdiği kesim “erdem” olduğunu iddia etse de realitede hiç bir tecrübesi olmayan, şehrin aklını sıfırlamış, siyaset basiretini yürütemeyen, ancak meclis koridorlarında maruzatını bildirmeye çalışan bir endekste patinaj çektiği aşikar. O vakit itiraz edecek hiç bir unsur ‘yok!’ Dağılabiliriz!

Emeğine sağlık dayı