
Diyelimki bir lokantaya oturdunuz, garsondan en geleneksel yemeğimiz döneri istediniz. Garson önünüze tabağı koydu ve siz parmaklarınızla elinizle yemeye başladınız. Eminim ki çevreden herkes size bakacak, tabiki ayıplanacaksınız. Hatta ‘çatal, kaşık kullanmayı bilmeyen bu cahilde nerden gelmiş’ diye yüzünüze karşı söylemeseler bile içinden geçireceklerdir.
Fakat Amerikan kültürünü temsilen bir Mc Donalt’sa gittinizde hamburgeri elinizle ve yanında servis edilen patatesleri parmaklarınızla alıp yemeniz son derece normal karşılanması gibi. Halbuki patates oldukça yağlıdır ve bit yapar. Doğru mu doğru?
İşte tam olarak bunun adı empoze’dir. Bize dayatılan ile ne yapmamız hususunda yönlendirici bilgiler doğrultusunda nerde ne yapmamızı önümüze konulmasıdır.
Bu hafta ki yazımızın başlığını “empoze” seçtim, çünkü dayatılan şey tüm hayatımızı ilgilendirdiği için muhteviyatı akıllarda iz bıraksın amacıyla zamanlama açısından uygun bir konu olduğunu düşündüm.
***
“Empoze” kelimesi, Fransızca imposer fiilinden türemiş olup “zorla kabul ettirmek”, “dayatmak” veya “baskıyla benimsetmek” anlamlarına gelir. Günlük yaşamda, siyasetten sanata, sahada, eğitimden aile ilişkilerine kadar geniş bir alanda karşımıza çıkar. Bizim açımızdan ise tam bir girdap. Bir düşüncenin, davranış biçiminin ya da ideolojinin karşı tarafa zorla kabul ettirilmesi, bireysel özgürlüklerin sınırlarını tartışmaya büyük oranda yol açar.
Bu yazımızda deprem sonrası yapılan, yapılmakta olan şehir yapısının, yürütülen siyasi politikaların ve yeniden oluşturulan şehir kültürünün empoze kavramına dayalı olarak ileriki süreçte toplumsal, psikolojik ve kültürel boyutlarıyla nasıl bir etki bırakacağını tartışmaya açmak istiyorum.
1. Tarım toplumuna dayatılan mikro kentleşme
Farkında mısınız yeni yapılan 2+1 ve 3+1 toplu konutlarının ne denli ruhsuz, mekanik, sosyalizm kokan, tek tip apartmanların tüm sosyal ilişkileri minimlaizeye indirgenmiş şekilde tasarlanmış olmasının anti sonuçlarını illeriki süreçte yaşayacağız. Hadi şehir toplumları, tarihsel süreç içinde belirli normlar, değerler ve kuralları içerir. Apartman kültürü belli ikonik bir yaşantı modeli öne sürer. Peki yeni yapılan köy evlerini nasıl anlatmamız gerekecek? Bir çok köyü “tek bir alana” toplama dayatmacılığı özellikle tarım ve üretim toplulukları olan köyler üzerinde çok ciddi sorunları doğuracağını bakıyorum kimse dile getirmiyor. Doğal bir uyum içerisinde tarlasında hayvancılık, sebze, meyve, arıcılık yapan kırsal hayatı empoze yoluyla kent kültürünü dayatmanın ne anlama gelebileceğini elbet konuşmalıyız.
Depremle birlikte değişen sosyal yapı yeni kodlara, bireyler üzerinde detaylı ve dolaylı uygulanan bilindik yaşantı şeklini müdahale olarak algılamalıyız.
Modern toplumlarda bu durum “hegemonya” kavramıyla ilişkilendirilir. Lakin burası Anadolu, yüzyıllardan beri kendi bünyesinden meydana getirdiği kültürsel formlardan beslenerek süre gelmiş ve bunu kuşaktan kuşağa aktararak getirmiş, yaşam modeli genelde kendi arazileri üzerine yaptıkları yerleşkeler, atalarının mekanını yaşatmak, onların hikayesini devam ettirmek, su kaynaklarına yakın, doğal hayatın içinde; evinin çevresi geniş, odunu, çalısı çırpısını koyacağı, hayvancılık yapan, otunu-samanını boşaltacağı alanı müsait bir yaşantıya alışkındırlar. Anadolu’nun kırsal yaşantısına empoze yoluyla yeni bir hegomonya oluşturma çabaları toprak sınıfının tüm değerlerini elinden çekip alma anlamına gelen ‘mikro kent’ sürecine mecbur kılmayı sorgulamadan kabullenmeyi es geçmemeliyiz.
2. Psikolojik sonuçlar
Empoze, yani dayatmak, yani şehirleri 2+1’lere sıkıştırıp, köyleri birleştirme özellikle yeni jenerasyonun bireyler arası ilişkilerini yozlaştıracağı belirginlik kazanacağı aleni bir durum. Aile içinde ebeveynlerin Anadolu irfanı dediğimiz otantik yaşamı terk etmeye iteceği, çocukların artık anne baba’ya karşı ahde vefa sorumluluk duygusunu ortadan kaldıracağını biliyoruz. Son dönemlerde yaşlıların huzur evlerine terk edilmesi bunun kanıtı. Önümüzde ki yıllarda bu rakamlarda patlama yaşanacağını, artık evde yaşlının bulunmasını; evin büyüğü, atası, bereketi, ailenin saygın bir kültü kavramı görülmesi yerine fazlalık, uğraşmaya değmez bir varlık, yük olarak görüleceğinin önünün açıldığı bir döneme süratle giriyoruz. İşte bunun altında yatan temel faktör ise; asıl özünden koparacak, belirli bir yaşantı, yaşam tarzı, farklı bireysel kimliği dayatılmasıdır. Empoze kültürü şehirlerde insanları 2+1, köyleri ise toprağından, yıllar yılı yaşam alanından, 3-5 köyü birleştirdiğinde uzun vadede itaatkar ama özgüvensiz, üretimden alı konulmuş kişilik gelişmelerine neden olabilir.
3. Kültürel etkileri
En tehlikeli empozisyon sürecinin etkilerini kültürümüz üzerinde rastlayacağız. özellikle küreselleşme sürecinde dikkat çeken bir olgudur. Batı kültürünün medya, moda ve teknoloji aracılığıyla dünyanın diğer bölgelerine “dayatılması”, yerel kültürlerin kimlik kaybına uğramasına yol açtığı muhakkak. Özelikle deprem konutları ve beraberinde getirdiği ergonomik süreç, kültürel çeşitliliğin azalması ve tek tip bir dünya kültürünün oluşması riskini beraberinde getirmektedir. Tek tip apartmanlar, aynı balkonlar, aynı renk binalar, aynı metre kare, aynı açı, aynı park, aynı statik yapılar… Köylerde bir merkeze köy evleri ismi altında birleştirme ancak kültürel empozeyi hızlandırmakta olup yeni ve daha baskılayıcı tepkiler şeklinde karşımıza çıkaracağı bir evrimle karşı karşıyayız.
4-Özetlersek eğer:
Empoze pompalanması şehrimizi depremle birlikte karekteristik özelliklerden uzak başka bir iklime taşıyacağı dönem içine girdik. Kabul eder misiniz bilmem “empoze” ibaresini daha sık sık dile getirmeliyiz bundan böyle. Empoze kavramı her ne kadar halk arasında masum görünse-kabul edilse de illeri ki yıllarda yıkıcı sonuçlarıyla topyekün yüzleşeceğiz. Artık o mahalle kültürü, şehrin hafıza normları, sosyal iletişim konularında çok radikal farklar karşımıza çıkacak! Empozisyon yalnızca bir “dayatma” eylemi değil; toplumsal yapıyı, bireysel özgürlüğü ve kültürel kimliği doğrudan parçalama gücü bulunan çok katmanlı bir sosyal olgudur. Halkımızın çok bilinçli olmaya ihtiyacı var. Bilinçli olmaya buradan davet ediyorum. Modern dünyada iletişim araçlarının etkisiyle empoze biçimleri daha incelikli ve görünmez hale geldiğini gözlemliyoruz. Toplumların, özgür düşüncenin, bireyin ve kültürün korunabilmesi için ne tür hazırlıklar içinde olduğumuza bakıyoruz hiç birimizi ilgilendirmiyor. Ne siyasileri, ne üniversiteleri, ne de sosyologları. Özellikle eleştiri bilincinin oldukça gelişmesi gerekmektedir. Toplumları her türden empozeye karşı sorgulayıcı bir tutum benimsemesine hazır hale getirilmelidir. Kim, nasıl, ne zaman işte o koskocaman bir muamma.
