
Doğu Anadolu’nun üretim gücü, tarım potansiyeli, ticaret hacmi ve kültürel kökleriyle Türkiye’nin önemli şehirlerinden biri olan Malatya coğrafyası, son yıllarda giderek artan bir “prestij kaybı” tartışmasının merkezinde yerini aldı. Bu kaybın sebepleri yalnızca tek bir alana indirgenemeyecek kadar çok katmanlı; yönetim, siyaset, ekonomi, kültür, kent estetiği, sosyal yaşam ve afet sonrası süreçlerin tamamı bu görünümü hem destekliyor hem de şekillendirmektedi…
ister kabul edin ister etmeyiniz şehriniz Malatya kritik diyebileceğimiz bir prejtiij kaybı ile karşı karşıya.
Hele de depremle birlikte şehir ticaretinin rutininden sapması, tüketiciye pahallı pahalı ürün dayatması karmaşasını yaşıyor Malatya. Bu durum tüketici oldukça çok etkilediği, çözüm olarak vatandaşın çevre illere baş vurmasına kadar iş rayından çıktı. Malatya esnafından alış veriş yapmak yerine Elazığ ve Adıyaman pazarına doğru ciddi bir yönelimin olduğunu da buraya not düşelim. Çevre illere göre farklı fiyatlar esnafla birlikte şehrin prestijini etkileyen başlıklar arasında.
Üniversite okuyan bir yakınım anlatıyor; dışarıdan gelen arkadaşları Malatya’da esnafın ne denli fırsatçı, kazıkçı olduğunu o yüzden kendi şehirlerinde alışverişini yapıp öyle geldiklerinden söz etti. Bu durum beni fazlasıyla üzdü.
Malatya’da prestij kaybının en büyük darbesini deprem sonrası tahribatla yaşadı. Prestij erozyonunun dönüm noktası sayılan 6 Şubat depremi Malatya’nın omurgasını resmen felce uğrattı. Yıkılan pazarlar, yok olan iş alanları, dağılmış esnaf düzeni, hızla boşalan kent merkezi ve ağır işleyen yeniden inşa süreci, şehir algısını ciddi biçimde zedeledi.
Bugün hâlâ: kentin merkezinde yıllardır süren enkaz görüntüleri var, geçici yapıların kalıcılaşmış hissi, düzensiz trafik ve plansız konteyner yerleşimleri, Malatya’nın modern bir şehir görünümünden uzaklaşmasına neden olmakta. Bu durum sadece fiziksel çöküş değil, aynı zamanda bir prestij erozyonu anlamına da geliyor.
Bu esnada siyaseti oluşturan aktörler de prestij kaybına doğrudan sağladıkları hatrı sayılır katkıyı unutmayalım.
Özelikle son 20 yılda gelen siyasiler toplumun ve şehrin dilinden anlamıyordu. Yönetimsel dağınıklık ve strateji eksikliği, hep aynı isimler etrafında bir koltuk kapmaca bu şehrin yönetim vizyonuyla bire bir ilişkilidir. Siyasilerin toplumdan “tamamen” kopması üzerine gelişen tavır, ayrıca siyasilerin Malatya’da son yıllarda ekonomik kalkınma için bütüncül bir plan oluşturulamaması, toplumun beklentileri uzağında hareketle; ve büyük projelerin yarım kalması, kent kimliğini güçlendirecek yatırım ve yeniliklerin yavaş ilerlemesi, bürokratik uyumsuzluk ve yerel yönetimlerin birbirinden kopuk hareket etmesi, siyasiler arası çekişme hepsi şehrin hem ülke içindeki konumunu hem de yatırımcı nezdindeki değerini düşürmüş durumda.
Prestij dediğimiz kavram, sadece görünüşle değil, dışarıya verilen “güçlü, kararlı, sürdürülebilir şehir” mesajıyla oluşur. Malatya, bu mesajı yeterince veremedi. Şimdi Malatya şehri 1990-2000’lerde doğunun Paris’i diye anılırken şimdi doğuda ihtişamını kaybetmiş bir il statüsünde anılıyor.
Prejtij kayıp beraberinde ekonomik zayıflamayı da getirdi. (Ne yazık!) Şehrin ana ticaret ayağı sayılan kayısı yeterince değer gösterilmedi. Siyaset kayısıyı sürekli dışladı, ana başlıklarını kenarda tuttu. Bugün kayısı tek başına yetmiyor. Halbuki uzun yıllar kayısı üretimi Malatya’nın dünyadaki yüzü olmuştu. Ancak:şunları göz önünde bulundurmalıyız. Tarımda maliyetler katlamalı artttı, düzenli pazar politikalarının oluşturulamamadı, teknolojik dönüşüm tarıma yeterince entegre edilemedi, sanayi yatırımlarında yavaşlama kademeli bir şekilde yaşandı, deprem sonrası ticaret merkezlerinin kaybı derken kentin ekonomik cazibesi zayıfladı elbette. Kayısı hâlâ güçlü bir marka, ama tek başına bir şehir ekonomisini taşıyacak özelliğini kaybettiğini söylemeliyiz. Çeşitlilik olmayınca, prestij de kendiliğinden sarsılıyor.
Ekonomik, ticari, sosyolojik ve çevre illerle rekabetin terk edilmesi yukarıda saymış olduğumuz özelliklere bağlı olarak kültürel ve sosyal canlılığın zayıflamayı koşulsuz tetiklediğini rahatlıkla dile getirebiliriz. İşin en can alıcı bölümü ise tüm bu reel kavramları (asla) yönetici ve siyasilerin umurunda olmaması.
Bakın bir daha söylüyoruz; bir şehrin prestiji yalnızca ekonomik değil; sosyal yaşamın ritmiyle de ölçülür. Allah aşkına aklı başında biri çıkıp söylesin; Malatya’da kültürel adına ne kaldı? Malatya’da festivaller de zayıfladı,toplum kendi derdine düşünce kültürü unuttu. Gençler şehri terk edip büyük şehirleri tercih etti. Sanat, spor ve eğitim alanlarında büyük açılımlara ihtiyaç duyulmadığı gibi yapılmadı da. Geldiğimiz nokta içi tamamen boşalmış bir bina yığınları ve insan kalabalığı noktası oldu.
Şimdi sorarım kültür merkezleri ve sosyal alanlar neden azaldı? Yetişmiş, kalifiye nüfus, gençlerimiz neden büyük şehirleri tercih etti? Sanat, spor, eğitim alanlarında neden belirgin açılımlar yapılamadı? Eskiden bölgenin kültür merkezi iken bu gün ne değişti? Bugün neden “sessiz ve içine kapanık bir şehir” olarak algılanıyor?
Elbette hiç bir cevabı yok bu soruların. Cevabı olmadığı gibi cevap verecek kimse de yok!
Yukarıda yazımızın içinde “kent estetiği” diye bir cümleye yer verdik. Dilerseniz bu cümleyi biraz açalım. Bir şehrin hikayesi sokaklarında, meydanlarında, mimarisinde kendini gösterir. Hele de depremler birlikte kimliksiz bir mimari ortaya çıktı. Plansız büyüten mahalleler, statik ve estetikten uzak yeni yapılaşmalar yerini aldı. Bunlarla beraber yarım kalan kentsel dönüşüm projeleri yerini. Yani görsel olarak güçlü bir şehir karakteri ortaya koyamadık. Deprem sonrası süreç de bu görünümü daha da zayıflattı. Şimdi diyebiliriz ki kentin hafızası silindi.
Malatya’nın Prestijini Yeniden Kazanması Mümkün mü peki? Bu soru oldukça önü açık bir soru. Elbette mümkün. Şehirlerin kaderi yeniden değişebilir; doğru adımlarla bir şehir birkaç yıl içinde ayağa kalkabilir. Malatya’nın ihtiyacı olan temel başlıklar şöyle özetlemek isterdim lakin yukarıda saymış olduğumuz nedenlere baştan dönüp bir iyileştirme işe başlanırsa elbette. Bu akıl, süreç yöneticileri, siyasi duruş ile biraz zor olsa da Malatya halkının kendi küllerinden yeniden doğmasını beklemekten başka şansımız yok. Atalarından, büyüklerinden, eski o bilindik dayanışmayı gösterirlerse belki de bir şeyler olur.
Yazımızın sonucu şöyle bağlamak gerekirse:
Malatya’nın prestij kaybı geçici değil; yapısal bir sorun. Fakat aynı şekilde çözümü de mümkündür ve yine yapısal adımlar gerektirir. Şehrin yeniden güçlü bir marka hâline gelmesi için: siyaset hele en baştan kendini toparlaması lazım. Cesur kararlara ihtiyaç var. Birlik, beraberlik, dayanışmanın yeniden revize edilmesine ve STK’ların saha bilinçli, yönlendirici bir rota belirlemeliler.
Çünkü Malatya, tarihsel bir dayanıklılık ve üretim kültürüne sahip bir şehir. Eğer bu potansiyel doğru yönetilirse, prestij kaybı yalnızca kısa bir dönem olarak kalacaktır.
