
Siyaset birazda halkla, vatandaşla bir bütün olma, halkı tanıma-tanımlama, onların duygu dünyalarını aralamakta başarı ölçüsü yakalanır. Toplumdan kopmuş bütün siyasiler eninde sonunda unutulmaya, tarihin tozlu raflarına kaldırılmaya mahkum kalırlar. O yüzden açın tarihi inceleyin: tarihe mal olmuş isimlerin hepsi insanlığa hizmette mesafe kat ederek yerini almışlardır.
Bugünkü makalemizi konusu; Malatya’da Ak Parti’nin 4 milletvekilinden biri olan İhsan Koca’nın siyasette var olmasına karşın siyasi hayatını nasıl sona erdirdiğine, mesuliyet taşıdığı seçmenin ajandasında adının neden ve nasıl silindiğine, rasyonel misyonunu neden eksik bıraktığı üzerine tamamlamaya çalışacağız daha çok.
Sayın Koca ile hayatım boyunca sadece iki kez yan yana gelmişliğimiz oldu. Diğer siyasi meslektaşlarının aksine mizacı sert, yaklaşımcı değil, yüz hatları gergin, çevrede ki insanlardan uzak durmak istediği yönü öylesine fark edilmişti ki herhangi bir diyalog kurmaya gerek duymamıştım. Sonuçta o siyasi ise bizde vatandaşız. O avukatsa biz de yazar… O zenginse biz de gönül sermayederiyiz. (Değil mi?) Herkesin hacmi kapladığı yer kadardır. Ve sonuçta hepimiz ölümlü canlılarız.
Siyasette yükselmek alkışla, düşmek sessiz olur. Çoğu zaman ne bir manşet vardır ne de büyük bir kopuş… İhsan Koca’nın yaşadığı süreç tam olarak budur: böyle izah edilir ancak. Kendi kendini tüketen bir siyasal yolculuk. Kendi ipini kendi çeken bir siyasi kimlik. Başlangıçta halkla temas kurabilen, eleştiriye açık bir profil çizerken zamanla ulaşılmaz, tepeden bakan bir tavra bürünmesi en büyük hatası oldu. İhsan Koca’yı bitiren şey bir rakibi değil, bir operasyon da değil; kendi tercihleri, üslubu ve zamanla inşa ettiği yanlış algıdır. Sessizliğe gönülmesi, insanların taleplerine duyarsız kalması, sorunları amacıyla arayan vatandaşın telefonlarına çıkmaması ile iyice pekişti. Zamanla insanlar da ulaşmaktan vazgeçti.
Elbette “kibirlilik” en büyük siyasi hatadır. Dikkat edin kibirli siyasileri toplum derhal siler-atar bir kenara. Başlangıçta ulaşılabilir, sahada olan ve halkla temas kurabilen bir profil çizen İhsan Koca, zaman içinde eleştiriye kapalı, kendini vazgeçilmez gören bir çizgiye savruldu. Orda kendi çevresine ördüğü ağlara takılı kaldı. Zannederim bu da siyasetin sağladığı güç, konfor ve imkanlardan kaynaklandı. Deprem de hiç ortaya çıkmamıştı. Siyasette kibir, seçmeni değil; yalnızlığı büyütür. Koca’nın en büyük kırılma noktası da tam olarak burada başladı.
Bir kere sahadan koptu. Halbuki yerel siyaset, masa başında değil sokakta yapılır noktasını ıskaladı. İhsan Koca, zaman zarfında halkın gündeminden düştü, uzaklaştı. Halbuki bir zamanlar gözde olan bir profili vardı. İl başkanlığı gibi siyasetin en dip mutfağından geliyordu. Hele de son dönem “seçilmeyeceğim” diyerek son anda kendini listeye eklemesi ile tüm eleştiri oklarını hızlıca üzerine yöneltti. Kendi kadroları bile bunu kabullenmemişti. Aslında Koca’nın hikayesi bir nevi son dönem seçilerek bitti. Kendisi de bunu kabul etmiş olmalı ki sahaya çıkmama tercihi, üzerine yönelen okların frekansını daha da arttırmıştı.
Bakıyoruz medyada, sosyal medyada, sokakta, vatandaşın gündeminden “en çok eleştirilen” bir isim oluverdi Koca.
Özellikle halkın:
• Ekonomik sıkıntıları
• Sosyal yaraları
• Yerel problemleri
•Şehrin makus kaderi
•Deprem felaketi
Bu başlıklarda yüksek sesle konuşması gereken yerde sessiz kaldı, konuştuğu yerde ise halkın diliyle konuşamadı. Fotoğraflar verdi, zaman zaman bazı toplantılarda boy gösterdi ama geri planda durdu, asıl göreviymiş gibi inzivada bekledi hep.
Tüm bu reel veriler sonrası Koca Malatya tarihçesinde belki de en çok eleştirilen siyasi bir ünvânı kendi eliyle yaratmış oldu.
Öyle ki Ak Parti’nin bilindik imajına ters bir reaksiyonda tavır sergilemesi şehirde ki Ak Partinin lokasyonunu da hedef alıyordu. Seçmen Koca’yı değil Parti prensiplerini sorgular oldu.
Akabinde yanlış ittifaklar, yanlış kararlar ve yanlış insanlarla teması perdeyi biraz daha açmış bulunuyordu. Siyasette “kiminle yürüdüğün”, ne söylediğinden daha önemlidir. İhsan Koca, toplumsal karşılığı olmayan isimlerle yol yürüdü, halk nezdinde güven oluşturmayan çevrelere yaslandı.
Bu durum, onu güçlendirmek yerine yalnızlaştırdı. Sevgi duyulacağı yerde hiçsizleştirdi. Derken yavaş yavaş içten ve dıştan eleştirilen bir figür olmanın önünü tutamadı. Bu yazı da toplumun insiyatifinden yükselen problemlerin özetleme noktasında ortaya çıktı. Sayın Koca ile kişisel bir husumetimiz olamaz, kaldı ki biz Doğanyol’lurın damadı olduğunu da biliyorum. Lakin bir gerçek var ki; 1.5 milyon insanın devlet temsiliyetinde ki 6 seçilmişten biri olması sorumluluğunu görmesi açısından (dostane) bir yazı olarak kabul görmesini dileriz.
“Dost acı söyler” atasözüne mukabilen…
Koca; avukat kimliği, yılların siyasetçisi, iyi bir müdafi, yumuşak tavırlı, insani yönleri gelişkin ve hukukun evrenselliğinde uzman bilgisine bir şey dediğimiz yok, hatta saygı duymaktayız. Bunlara elbette lafımız olamaz. Söz konusu ettiğimiz bölüm seçilmiş bir vekil olarak “tamamen” soyut bir rota çizmesidir. Onun içindir ki eleştiriye tahammülsüzlük yönü de yukarı da saymış olduğumuz başlıklara orantı gelişti. Koca’nın şehirde en çok eleştirilen bir siyasi olarak öne çıkmış olmasını görmesini temenni ediyoruz. Bu durumu kendi vicdani penceresinde ele almasını, içsel bir münakaşaya girmesi de dileklerimiz arasından bazıları. Tabi doğal rotasyon karışınca; açık-bilinen yönlerinden biri de eleştirenleri düşman görmesi oldu. Bizi de düşman listesine eklemesi normal.
Oysa siyaset, alkıştan çok itirazlarla büyür.
Eleştiriyi bastırmaya çalışmak, gerçeği ortadan kaldırmaz; sadece kopuşu hızlandırır.
Tam da burada şunu söyleyebiliriz. Eleştiriyi bastırmakla ortak yürüyen zamanı okuyamamakta tabelaya dahil olunca işler daha içinden çıkılmaz bir hale geldi.
Çünkü siyasette başarı, yalnızca güçle değil, parayla değil, sırtı pek bir çevreyle değil zamanı doğru okumakla gelir. İşte İhsan Koca, değişen toplumsal beklentileri, yeni siyasal dili ve genç seçmenin taleplerini okuyamadı. Dün işe yarayan yöntemlerin bugün karşılığı olmadığını fark edemedi. O yüzden kendini kendisine hapsetti. Fazla bir mesai sarf etmeye gerek duymadı. Hikayesini yaşarken,kendi ayakları üzerindeyken bitirdi, tüketti.
Haliyle bu kopuş sessiz bir çöküşün limitini arttırdı. Ve bu bitiş gürültülü olmadı. Bir gün kimse “gitti” demedi; ama herkes “yok” demeye başladı. En tehlikeli son da bu değil mi zaten. Düşünsenize kimse muhalefet etmiyor, kimse bir şey istemiyor, hiç kimsenin bir beklentisi yok, siyasetin değil, ilgisizliğin doğurduğu hazin bir son! Sonuçta; İhsan Koca’yı bitiren ne bir dava ne bir rakip ne de bir kumpastır. Onu bitiren; kibir, halktan kopuş, yanlış çevre, eleştiriye kapalılık, zamanı okuyamamak, toplumu ve taleplerini yok saymak. Bir de tek tabanca takılmak.
Unutmayın ki: siyaset tabiki affeder ama tekrar eden hataları asla bağışlamaz. Ve o hataları tarih dönderip-dönderip gün yüzüne vurur. Tıpkı denizin tüm arttıklarını sahile vurması gibi. Sayın Koca’ya hayatında başarılar dileriz. Umarım bir dönem daha vekillik koltuğunu işgal etmek için bazı çabalar içinde olmaz.
