İçeriğe geç

PAHALI KENTİN UCUZ SİYASETİ

Malatya metropol bir tarlaya dönüştü, her şeyin kendi tabiatına, şartlarına uygun ilerlediğini söylemek zor. Öncelikle Malatya aşırı pahalı bir şehir, çok pahalı. Fiyatlar emsal ilere göre ekstrası var. Bu ekstralar her alana nüfuz ettiğini üzülerek gözlemliyoruz. Ondandır ki imkanı olanlar Elazığ, Adıyaman çevre illere başvuruyor. 

Nedense fiyatlar artarken, hayat pahalılığı rakorlar kırarken, yüksek tepeler kar borana teslim olurken: orantı olarak kentin siyasetinin fiyatı aşağı seyirde, etiketinde ki veriler ucuzluyor, işporta tezgahlarına düşmüş hatta insanların güven duyma mekanizması olmaktan çıkmış, ağır hasarlı bir hale geldiği ne mümkün. 

Herkesin ihtiyaçlarına, tarihin dağıttığı rollere uygun davranan bir model oluşturulamadı bir türlü . 

Mesela Büyükşehir; geçenlerde meydana gelen ‘su baskınını sessiz kalarak geçiştirmek gibi ucuz bir siyasetin ortasına balıklama atladı. Proje, üretim, çözüm, Ar-Ge, profesyonellik olmayınca görmezden gelerek, zaman kazanmak ve balık hafızalı toplumun unutma sürecine terk etmek en kestirme-ucuz siyaset türü. 

Maski-Esenlik içinde el bombalarını, mayınları, dinamitleri geçtik konvansiyonel füzeler patlıyor. Sesi taa dağların arkasından duyuluyor. Güm…! Güm…! Güm…

Neden? Bir tek kronik nedeni var; ucuz, pazar siyaseti…

Milletvekilerinden inanç Siraç Hanım harici neden kimseyi sahada göremiyoruz sorusu? Toplumla iç içe olma programlarına bir fiil 4 gün bayramı da dahil etti. Sanayi, köy, esnaf, kadınlar, çocuklar her kesimden herkese ulaşma rutinini yepyeni bir tutum ve mevzi alarak sürdürüyor. Ama bir çiçekle bahar olmaz ki? Kendini orda burda zoraki başkan dedirten tonla siyasetçi geçinen o  her şeye hazırlıklı pozları kesenler nerde? ikinci soru? 

Bayram geldi geçti, kimse topluma karışıp adam gibi bir bayramlaşmaya gerek dahi duymadı. Duymazlar. Çünkü ucuz siyasetle yürümenin sonucu klasik sosyal medyaya fotoğraf atmaktan öteye gitmez. Yine parti imkanlarıyla şaşalı bir bayramlaşma programı, kendileri çaldı, kendileri oynadı. Kendileri birbirini pofpofladı. Halk mı? Onlar oy deposu. 

Depremde çarşı projesi zaten çöktü, siyasetin fiyatı ucuz olunca sadece parti içinde yıldızı parlayan halkta bir karşılığı bulunmayan Sami Er selefi Selahattin Gürkan’a salça olma girişimi genel merkezde sert bir uyarı kayasına toslayınca inandırıcılığını, kendi içine muhalif anksiyetesi bir daha tökezledi, çamura battı. O da tutmadı. 

Ne demiştik; bütün bunlar gerçeklerle yüzleşmeye hazır olmayanların, camdan köşklerde oturanların komşunun balkonuna taşlar atarak polemik yapmak isteyenlerin beyhude amaçları. Algıyla, Salvo ile, popülizm ile peynir gemisini yürütme kavgası sadece. 

Sami Er illa kavga edecek bir cephe arıyor. İlk gelirken kendini ılımlı, kavgadan uzak, aşırı muhafazakar,yumuşak yüzlü diye pazarladı. Ama gel gör ki iki de bir kavga kovaladığını gözlemliyoruz… Sebebi işte ucuz siyaset. Veya siyaset üretememe fobisi. Diğer tek sorun şu ki; şehirde kavga edecek kimse yok. Herkes canı derdine düşmüş !

Bu şehrin kavgaya değil: ekonomik kriz altında ezilen, yokluk-yoksulluk çeken kesimlerin yegâne umudu olmaya, bir iktidar partisi olarak bu değişimi gerçekleştirebilecek tek aktör gündemini peşinen yakalayacak bir ortam sağlamak olmalıdır. 

Bakım milletimiz öfkeli diyoruz, öfkenin enerjisi ayuka çıkmış durumda. Ekonomik sıkıntı çeken halkın peşine takılmak ve onun öfkesini temsil etmek, muhalefetin görevi değil, tam tersine önündeki alanı açacak seçilmişlerdir. Ama seçilmişler toplantı, çiçek alış verişleri, ziyaretler dışında ofsayt. 

Ancak atlanan bir gerçek var. Ucuz siyaset yüzyıllık kentin prestijini de tüketiyor. Hem de ülkenin en pahalı şehrinde peki neden ucuz siyaset geçerli paradoksu?

Şehir pahalı, ekmek zor, insanlar mağdur, kayısı yok, konteyner kentler yaz sıcağında pişecek, ama ne var ki gerçek anlamda çözümü yok, duruş ucuz! Siyaset erkleri işporta tezgahlarında siyaset devşirdiklerini zannediyor. Meseleye doğru yerden bakmalıyız. Ok yaydan çıkmadan makus bir hamle gerekli. Mevcut format yetersiz. Halkın elinde son bir ekmek kalmış, yıpranan halk oldu. Sebebi hepsi olumlu kabul edilen, eleştiriye muhtaç ucuzlatılmış siyasetin asıl-olduğu halinde yapılamamasına bağlayabiliriz. 

Biliyorum yine kabul etmeyecek, bak yine yazdı diyeceksiniz. Yazacağız. Malatya halkının kavga yeteneği açısından ülkenin en son kulvarlarda olduğuna behisle hem en pahalı ekmeği, hem ucuz yönetimi ikisini bir arada kabul edişi küçümsenir bir davranış olsa gerek. Lakin bunu bir lütuf olarak görme eğilimi taktire şayan. Pes dedirtecek bu kanıyı nasıl kabul ettirildiğine gelince strateji de popülizm’in-kavganın işe yaradığının Amerika’nın keşfi kadar önemli görülmesi. Ve itiraz etme yetisini kaybettiğini görmeleri heralde.  

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir