İçeriğe geç

Siyaset Kalitesi Hızla Laçkalaşıyor

Siyaset; para kazanma hırsı, çevresini ve kendini zengin etme operasyon merkezi ise eğer, o halde; halkın sorunları, en kırsaldakinin hakları, öğrencinin geleceği, genç kızların hayali, işçinin-köylünün emekleri sayılan mesnet talepleri nereye koyacağız? Şayet değilse bunca toplumsal verilerden kopukluk, realiteyi tanımamama, duygu dünyasına kapılarını tümden kapatmak, empati yoksunluğu nedir o zaman? 

Şimdi biri çıkıp der ki “Malatya’yı baştan inşa ediyoruz, TOKİ konutları, çarşıda yapılan yerleşkeleri görmüyor musunuz, gözünüz kör mü?” şeklinde zımni bir savunmayı sergileyebilir. Tamam da Malatya’nın sadece çarşı ve TOKİ konutlarından oluştuğunu kim söyledi? 13 ilçe ve 756 köy, bu mıntıkalar boyunca her beş yüz m²’de bir insanların yaşadığı koca bir ütopyadan söz ediyoruz. Dil, etnik yapı, siyasi düşünce normları farklı olan yerler hepsi. Kaldı ki sorunlar silsilesinde depreme yoğunlaşıp diğer sorunlar halı altına süpürüldüğünde ve her fırsatta depremi gözüne soktuğunda siyasetin laçkalaştığının teminatını çabucak elimize vermektedir zaten.

Mesela ben de şimdi çıkıp dersem ki; öyleyse 10 yıldır mahalle yolumu yaptıramıyorum; hastalarımız var, yol kullanılmaz halde, siyaseten şimdilik tek beklentimiz yolumuzun yapılması olduğu halde ısrarla hatta inatla görülmemeye çalışılarak, türlü içi boş savlarla ertelenmesini hangi iyi niyetimle açıklamalıyım mesela. Lütfen hadi siz söyleyin. Milletvekillerinin bir çoğu yolun halini hemde gördükleri halde. Çünkü temel prensipte siyaset kurumu belli kişilere işlemeye uyarlanmış bir oligarşi yöntemine dönüştürüldü. 

Krallıklar

Uzun bir süredir toplumu, siyaseti, kavramları izliyorum, izleyip gözlemlediklerimi de buraya yazıyorum ara ara. Kiminin hesabına gelir, kiminin gelmez. Gelmeyen işte siyaseti laçka hale getiren tayfadan başkası değil. Ve muhalefet denilen mecranın içinin tamamen boşaltıldığı, geriye kalmış kof bilinçsizlikte dahil olunca; krallıklarını kurmuş, tahtın omuzlarına postunu sermiş kralcıklara gidip dert anlatmak yersiz bir davranıştan öteye gitmiyor. İşte tam da bu bölüme küçük bir hikaye iliştirmek gerekirse: Günün birinde bizim taraftan birileri başka bir yöreye ayağı düşer ve bahçenin birinde bir yabancıyla karşılaşırlar. “Bre zırtapoz karnımız aç, nerde yemek yiyebiliriz?” diye sorunca yabancı kişi “zırtapoz” kelimesinin yalnış mahiyet taşıdığını düşünerek içerlenir ve bizimkiler tavır yaptığını fark etmesi üzerine “bizi sakın yanlış anlama ha bizde mert, yiğit, ağa, ekmek verenlere bir zırtapoz deriz” açıklamasını yaparlar. Yabancı kişi kendini toparlar ve bir gururla şu karşılığı verir. “O zaman biz hepimiz zırtapoz’uz. Babam zırtapoz, dayılarım amcalarım, yeğenlerim sülalem hepimiz zırtapoz!” misali bizde de hepsi minik minik krallar. –Sen ağa ben ağa o zaman bu ineği kim sağa– atasözü de tam burada “cuk” diye oturmuyor mu?

Mantık ve kuralar bakımından toplumu yadırgatıcı, yıpratıcı tercihler bunlar. ‘Balık yüzmez, yağmur ıslatmaz, kar beyaz değil’ demek gibi bir şey bu. Ancak nedensiz değil, bir mecburiyetin sonucu olsaydı keşke. Mecburiyet kişilerin tamamen topluma karşı hissizleşmesidir. 

Küçük Hesaplar 

Geçen sosyal medyada (Facebook) “Malatya’da hangi belediye başkanını beğenirdiniz?” sorusunun yönetildiği bir anket çalışması yapılmıştı. Ben paylaşımı gördüğümde 617 adet yorum sıralamadaydı. Oturdum tek tek yorumları saydım! 510 yorum Mehmet Yaşar Çerçi demişken geri kalanlar Ahmet Çakır, Selahattin Gürkan, Seyhan Semercioğlu vs isimler arasında pay edilmişti. Hatta 3 kişi de Hacı Uğur Polat dediklerine rastladım. Muhtemelen yanlışlıkla olmuştur diye düşündüm. Yada sırf farklılık olsun diye. Siyasiler küçük demiyorum minik hesaplar, kişisel çıkarlar, çevresine faydalı olmak imtiyazı üzerine bir sistem kurgusu betimlediklerinde 10-20-30 velakin 50 yıl sonra çok net verilerle anılabilecekleri kuşkusuz. Kimisi Çerçi gibi efsane olur, kimisi de tarih çöp eder atar bir kenara. Esamesi dahi okunmaz. Sorarım; neden hiç birinizin efsane olmak gibi bir niyeti yok? Neden?

O Belediye Başkanı Halen koltuğunda Oturuyor mu? 

Güzide bir ilçemizin belediye başkanı (güya seçilmiş) bir gazeteciye hakaret ediyor telefonda. (Duyumum böyle) Gazeteci de dayanamamış, ağzı yanmış olmalı ki belediye başkanına vermiş verdirirmiş argo dolu bir yazıyla karşılık veriyor. Wp’den bana da gönderdi yazıyı. Açıp okuyunca yüzüm kızarmadı değil. Kalite nasıl ayak altı olmuş görüyor musunuz? Tamamen rezalet, fiyasko. Sonra, ben siyaset laçkalaştı dediğimde de kızıyorsunuz. Laçkalaşmadı mı? Ben gazeteci arkadaşı burada savunmuyorum. Yaptığını da tasvip edecek değilim, külliyen yanlış. Kullanılan argo kelimeler belediye başkanını hedef almış ama belediye başkanı bir yöreyi-ilçeyi, binlerce insanı temsil ediyor. Ben belediye başkanına değilde temsil etiği insanlara mahcup oldum daha çok. Bir belediye başkanı seçiyorsun, medet bekliyorsun ondan, iyi şeylerin beklentisine düşüyorsun fakat o da gidip sidik yarışına giriyor onla, bunla. Belediye başkanı demek ayreten seçilen bölgenin de reisi, lideridir. Veyahut sen koskoca bir belediye başkanısın, kendini nasıl o seviyeye getirdin ki millet sana defalarca kez “lav…” diyor yazılarında. Hiç demez misin beni bu halk seçti, oy verdi, hizmet etmeliyim, yarın sokağa çıkacağım, biri yolumu keser senin yüzünden hakaret işittik derse ne olur? Senin de yüzün kızarmaz mı? Yahu demez misin ben bir siyasetçiyim, benim ne işim var küfürle hakaretle tehditle. Demek eşeğe altın semer vurursan eşek yine eşektir. Merak ettiğim o belediye başkanı o koltukta halen nasıl oturuyor….Gazetecinin de bence o yörenin insanlarına bir özür borcu var. 

Merak etmeyin Sn Vali Herkesini Boşluğunu Dolduruyor

Seçimle gelen yönetici konumları var. Her yöneten (idare eden) seçilmiyor malum. Askeri, sivil ve adli kurumlardaki sayısız bürokratın-kişinin yapıp ettiğini, işlevini düşünürsek bir kurumu ‘yönetmek’, ‘idare etmek’ için seçilmiş olmak şart değil. Seçim, ‘yönetme-karar alma’ yetkisi bulunan ‘siyasi’ makamlar düzeyinde bir kavramdır.

Seçimle gelinen makamlar meşruiyetini seçimden alıyor. Göreve gelme meşruiyetini…Görevdeyken yapıp ettiklerinin meşruiyeti ise oturulan makamı çerçeveleyen hukuk kurallarına uyup uymadığına bağlı. Süresi ve yetkileri belirlenmiş siyasi makamlarda oturanların seçilmiş olmaktan kaynaklanan başkaca bir meşruiyeti ve seçimden kaynaklanan ‘Gönlümce yönetirim’ gibi bir konforu yok. Valiler ise seçilmiş olmayıp bir atanmış görevlidir. Devlet organını temsil eder. Malatya Valisi Seddar Yavuz’a getireceğim konuyu. Yatın kalkın dua edin Valimize. Vali Yavuz gelmeseydi mevcut ekiple, elde ki yekünlerle, belediye başkanının kısır döngüleriyle hicap diz boyu olacaktı. Allahtan sn Vali her boşluğu dolduruyor, her eksikliği gideriyor. Valilik makamı yanın da siyasileri de hepsini yorulmadan taşıyor omuzlarında. Daha ne yapsın. 

Ekipsiz Milletvekillik Zor 

Yazının sonunda mevcut siyasilerden hiç mi iyi kimse yok dediğinizi duyar gibiyim. Var! İnanç hanımın takındığı algoritma şu koşullarda temiz. Hatta tertemiz. Kimseyle polemiğe girmiyor, ciddi bir halkla ziyaret ekseni oluşturdu, kimyasını ve üslubunu hiç değiştirmedi, sadece görevini yapma derdinde, hata yapmamak için ciddi bir efor sarf ettiğini fark ediyorum. Olayları titizlikle ele almakta. Çünkü taşıdığı çok önemli bir soyadı var. Bunun yanında halka karşı sorumluluğunun bilincinde. Onun da şöyle kritik bir eksikliği var. İl ve ilçelerde ekibini kuramadı. Örgütlenme sıfır. Yani? Yanisi şu: yapayalnız. Kütüğüne kayıtlı olduğu Akçadağ’da bile örgütlenmeye gittiğini sanmıyorum. İlleri ki süreçlerde ekipsiz milletvekillik süreci başa çıkılmaz zorlukları dikey boyutta karşısına koyacağını  görmemesi elde değil. İl yönetimin de 40 kişilik ekipten kendi adamı var mı o da şüpheli. İl yönetimi demişken; hakatten il başkanı var mı? Ali bey emekli mi oldu?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir